Thucydides Trap | Tukidides Tuzağı

Yusuf Ceyhan
7 min readFeb 13, 2022

--

Güncelleme tarihi: 11 May 2021

Siyaset bilimci Graham Allison, “Thukydides’in Tuzağı” adlı tarihsel bir kalıptan dersler çıkararak, yükselen bir Çin’in ve baskın bir Birleşik Devletler’in neden kimsenin istemediği şiddetli bir çarpışmaya yönelebileceğini ve kaçınmak için sağduyu ve cesareti nasıl toplayabileceğimizi gösteriyor.

Tarihin ayak izlerini mi takip edeceğiz yoksa hayal gücümüzü, mantığımızı ve cesaretimizi kullanarak durum kimsenin istemediği ve herkesin yıkıcı olacağını bildiği türde bir savaşla sonuçlanmadan bu rekabeti kontrol etmenin bir yolunu bulabilecek miyiz?

Meslek hayatınızın en büyük uluslararası meselesi olmasının yanı sıra görüldüğü kadarıyla yüzleşeceği en büyük uluslararası sorun olan bu konu hakkında bana konuşma fırsatı sunduğunuz için sizlere teşekkür etmek istiyorum.

Tabii ki Çin yükselişinden bahsediyorum.

Şu ana kadar hiçbir topluluk bu kadar farklı yönden bu derece hızlı gelişmemişti. Bahsettiğim bu sorun Çin’in yükselişi; ABD’ye ve ABD’nin ana mimarı ve koruyucusu olduğu uluslararası düzene etkisi ve bunun yol açacağı kargaşa. Geçtiğimiz asır tarihçilerin de dediği gibi bir “Amerikan Yüzyılı” olmuştur. Amerikalılar var olan tüm hiyerarşilerde tepede olmaya bir hayli alışmış durumdalar. Bu yüzden birçok Amerikalı başka bir ülkenin ABD kadar hatta ABD’den daha güçlü ve gelişmiş olmasını kendilerine yönlendirilen bir hakaret olarak kabul eder. Olaylara tarih merceğinden bakmak bu çekişme sürecinde gördüklerimizi daha iyi yorumlamada bize yardımcı olacaktır.

Geçtiğimiz 500 yıl boyunca yükselen bir gücün hükmeden gücü yerinden etmekle tehdit ettiği 16 durum meydana geldi. Bunların on ikisi savaşla sonuçlandı.

Bildiğiniz gibi Kasım ayında, büyüklüğünden dolayı tarihçilerin dünya savaşı diye yeni bir kategori yaratmasına yol açan savaşın son gününün 100. Yıl dönümünü anacağız. 1918 yılının 11. ayının 11. gününün 11. Saatinde ardında 20 milyon ölü bırakan I. Dünya Savaşı sona erdi. Sizlerin gayet birikimli olduğunu biliyorum. Çin’in yükselişinden haberdarsınızdır. Bu yüzden odaklanacağım konu, Çin’in yükselişinin ABD, uluslararası düzen ve savaş ile barış ihtimalleri üzerindeki etkisi.

Size bir soru : Çin kırk yıl önce, yani 1978’de piyasaya girmek için ilk adımını atmıştır. O esnada, Çin’in bir milyarlık nüfusunun yüzde kaçı günlük iki dolardan daha azıyla hayat mücadelesi veriyordu? 1978 yılında Çin nüfusunun %90’ı yani on kişiden dokuzu günlük iki dolardan daha azıyla geçiniyormuş. 2018’de, kırk yıl sonra yani bugün yüzde 1’den daha az. Çin’in devlet başkanı önümüzdeki üç yıl içinde kalan yüzde birinin de barajı geçeceğini söylüyor. Bu bir mucize, inanılmaz ancak verileri göz ardı etmek mümkün değil 25 yıl önce hiçbir uluslararası tabloda yer bile almayan ülke ABD ile rekabet etmeye hatta bazı alanlarda ABD’yi geçmeyi başladı.

Böylelikle dünyamızı şekillendirecek bu sorun ortaya çıktı: “Çin’in Yükselişi” durmayacak gibi görünen Çin tarihin en büyük çarpışması yolunda liderlik koltuğuna sabitlenmiş ABD’ye hızla yaklaşıyor. Bu sorunu daha iyi kavrayabilmemiz için sizi büyük bir düşünür ile tanıştıracağım. Büyük bir fikir ortaya atacağım ve size çok önemli bir soru yönelteceğim.

Büyük düşünür Thucydides. Tarih biliminin kurucusu ve öncüsü. İlk tarih kitabını o yazdı adı da “ Peloppones Savaşının Tarihi”. Yunanistan’daki 2500 yıl önceki savaşı anlatır.

Thunkydides’ın antik Yunanistan’ı yok eden bu savaşı anlatan meşhur bir sözü vardır: “ Savaşı kaçınılmaz kılan şey Atina’nın yükselişi ve bunun Sparta’da uyandırdığı korkuydu.” Yani birinin yükselişi ve diğerinin buna tepkisi tehlikeli bir gurur, kibir paranoya havası yaratarak iki tarafı da savaşa sürüklemiştir. Bu da beni büyük fikre getiriyor: Thucydides Tuzağı. Thucydides’i yaşatmak amacıyla birkaç yıl önce ortaya attığım bir deyim.

Thunkydides Tuzağı yükselen güç, hükmeden gücün konumunu tehdit ettiğinde ortaya çıkan tehlikeli bir olgu. Örneğin, Atina’nın Sparta’ya, 100 yıl önce Almanya’nın Büyük Britanya’ya veya bugün Çin’in ABD’ye olan etkisi gibi. Henry Kissinger’in de dediği gibi, Thunkydides Tuzağı konseptini iyice anladığınız zaman günümüzde olup biteni, ötesini görebilmeye ve aslında nelerin olup bittiğini anlamaya başlıyorsunuz. Pekala, günümüzün en mühim sorusuna gelelim: Tarihin ayak izlerini mi takip edeceğiz yoksa hayal gücümüzü, mantığımızı ve cesaretimizi kullanarak durum kimsenin istemediği ve herkesin yıkıcı olacağını bildiği türde bir savaşla sonuçlanmadan bu rekabeti kontrol etmenin bir yolunu bulabilecek miyiz?

Bunu açıklamak için bana beş dakika verin. “ Çin şunu yapıyor. ABD şöyle cevap veriyor.” Gibi haberleri gördüğünüzde olup bitenler hakkında daha iyi bir anlayışa sahip olacak ve hatta bunu arkadaşınıza açıklayabileceksiniz.

Terse dönen yoksulluk piramidinde gördüğümüz üzere Çin gerçekten birden yükseliverdi. Bu gerçekten büyüleyici. Bu durumu en iyi eski Çek devlet başkanı Vaclav Havel özetledi.

“Tüm bunlar o kadar hızlı oldu ki hayret etmeye fırsatımız olmadı.” demiş. Ne kadar hayret etmem gerektiğini kendime hatırlatmak için zaman zaman Cambridge’deki ofisimin penceresinden Kennedy okulu ile Harvard işletme okulu arasında geçen Charles Nehri’nin üzerinde bulunan bu köprüye bakıyorum. ( köprü fotosu) 10.42

2012’de Massachusetts Eyaleti bu köprüyü restore edeceklerini ve bunun iki yıl süreceğini açıkladı. 2014’te henüz tamamlanmadığını söylediler. 2015’te bir yıl daha süreceklerini söylediler, 2016’da hala bitmediğini ne zaman biteceğini de söylemeyeceklerini açıkladılar. Nihayet geçen yıl bitirildi. Bütçenin üç katı harcanarak..

Şimdi bunu Pekin’de üzerinden geçtiğim benzer bir köprüyle karşılaştıralım. Adı Sanyuan Köprüsü, 2015’te Çin hükümeti bu köprüyü restore etmeye karar verdi. Şerit sayısı da ilk köprüdekinin iki katı. Projeyi tamamlamaları ne kadar sürmüştür sizce? 43 saat.. Bunun New York’ta olması mümkün değil tabii. Bu çalışma etiğinin arkasında amaç odaklı bir lider ve işleyen bir hükümet bulunuyor. Uluslararası arenadaki en hırslı, en yetkin lider Çin devlet başkanı Xi Jinping. Ne istediğine dair de bir gizlisi saklısı yok. Altı yıl önce başkan olduğunda söylediği gibi amacı “ Çin’i yeniden harika yapmak.” Donald Trump bunun bir benzerini kullanmadan çok önce o kullanmış. Bu yönde Xi Jinping belli tarihler için belli hedefler belirledi. 2025, 2035, 2049.

· 2025’e kadar Çin, 10 öncü teknoloji piyasasında baskın güç olmayı hedefliyor. Şoförsüz arabaları, robotları, yapay zekâyı, kuantum bilgisayarları kapsıyor bu.

· 2035’e kadar tüm gelişmiş teknolojilerde inovasyon liderliğini hedefliyor.

· Çin Halk Cumhuriyeti’nin 100. Yıl dönümü olan 2049’a kadar ise açık ara farkla bir numara olup Xi Jinping’in deyimiyle “ Savaşıp Kazanan” bir orduya sahip olmayı hedefliyor.

Bunlar cüretkar hedefler ancak sizin de gördüğünüz gibi Çin bu hedeflere ulaşma yolunda gayet iyi ilerliyor. Dünyanın ne kadar hızlı değiştiğini göz önünde bulundurmalıyız. Otuz yıl önce internet bile yoktu henüz. Çin’in yükselişinden en doğrudan kim etkilenecek? Tabii ki şu anki bir numara. Çin büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe teknolojik olarak geliştikçe kaçınılmaz olarak Amerikan mevki ve imtiyazlarıyla çakışacak. Gururlu Amerikalılar için, North Carolinalıyım, bu resimde bir sorun var. ABD bir numara demek. Bu bizim benliğimize işlemiş. Ancak daha önce de dediğim gibi verileri göz ardı etmek mümkün değil. Dört yıl önce Senator John McCain bunu Senato Silahlı Kuvvetleri Komitesi’ne teyit etmemi istedi. Ben de onlara bu gördüğünüz ABD ile Çin bir parktaki tahterevallinin ayrı uçlarına oturmuş çocuklara kıyaslayan bir çizelge hazırladım. Her biri ekonomilerinin büyüklüğü ile temsil edilmiş. 2004’te Çin bizim yarımız kadar. 2014’te GSYİH’sı bizimle eşit. Bu gidişata göre 2024’te bizden %50 daha büyük olacak. Bu köklü değişimin sonuçları her yerde hissedilecektir. Örneğin mevcut ticari çekişmede Çin hâlihazırda başlıca Asya ülkelerinin hepsinin bir numaralı ticari ortağı. Bu da bizi Yunan tarihçimize geri getiriyor.

Harvard “Thucydides Tuzağı Vaka Dosyası” tarihin son 500 yılını inceledi. Ve yükselen gücün hükmeden gücü yerinden etmekle tehdit ettiği 16 vaka bulundu. Bunların 12’si savaşla sonuçlandı. İşin trajik tarafı bu savaşların yalnızca birkaçı tarafların isteğiyle gerçekleşti. Yani savaşların sadece birkaçı yükselen güç veya hükmeden güç tarafından başlatıldı. Peki bunun açıklaması ne? Olan şu: Üçüncü tarafın kışkırtması, tarafların birbirine karşı harekete geçmesine neden olup iki tarafı da istemedikleri bir duruma sokuyor, çılgınca gelebilir, ki öyle ama hayat bu..

I. Dünya Savaşı’nı hatırlayın. Oradaki kışkırtma ikinci düzey yönetici olan Arşidük Franz Ferdinand’ın suikastıydı -ki bu da Avusturya- Macaristan imparatorunu Sırbistan’a karşı ültimatom vermeye itmişti. İşin içine müttefikler girince iki ay içinde tüm Avrupa savaştaydı. Şimdi Thucydides’in Dünya’yı izlediğini hayal edin. Ne derdi? Hükmeden güç için, Donald Trump’tan daha uygun bir lider bulabilir miydi? Ya da yükselen güç için Xi Jinping’den daha uygun bir lider? Başını kaşıyıp Kuzey Kore’nin lideri Kim Jong-Un’dan daha renkli kışkırtıcı düşünemeyeceğini söylerdi kesinlikle. Her an kendi rolünü oynamaya kararlı görünüyor, tam oturuyor.

Hayatımızın geri kalanını ciddi ölçüde etki edecek bu önemli soruya tekrar geri dönelim Amerikalılar ve Çinliler tarihe boyun eğip her iki taraf için de yıkımla sonuçlanacak bir savaşın gerçekleşmesine izin verecekler mi? Yoksa birlikte hayatlarımızı sürdürmenin bir yolunu bulmak, 21. Yüzyılda liderliği paylaşmak veya Xi Jinping’in dediği gibi yeni güç ilişkileri kurmak için hayal gücümüzü ve cesaretimizi kullanabilecek miyiz?

Son iki yıldır tutkuyla takip ettiğim okuduğum mesele bu. İlgili tüm hükümetlerin liderleriyle konuşma ve onları dinleme fırsatım oldu. Pekin, Washington, Seul, Tokyo..Sanat ve iş camiasından da fikir liderleriyle buluştum keşke bildirebileceğim daha fazla şey olsa iyi haber liderler gitgide bu Thucydides dinamiği ve bunun teşkil ettiği tehlikelere karşı bilinçleniyorlar. Kötü haber ise kimsenin tarihin tekerrür etmesinden kaçınmaya dair makul bir planının olmaması. Bana kalırsa alışılmışın dışında fikirlere ihtiyacımızın olduğu çok açık, farklı ve yeni fikirlere.. Bugün beni TED’e getiren şey de bu. Sizden bir ricada bulunacağım: buradaki kitle gezegendeki en yaratıcı insanlardan oluşuyor.

Sizler sabah kalkıp sahip olduğu bu dünyanın nasıl idare edilebileceği ile kalmayıp olması gereken dünyaların nasıl yaratılabileceğini de düşünüyorsunuz. Siz tüm bu söylediklerimi sonradan iyice düşünürken bazılarınızın cüretkâr hatta çılgın fikirlerle çıkageleceğine ve keşfedilen bu fikirlerin farklılık yaratacağına inanıyorum. Sırf hatırlatmak için söylüyorum bunu: bu tarihte ilk olmaz. Size II. Dünya Savaşı’ndan sonra ne olduğunu hatırlatayım. Amerikalı, Avrupalı ve diğerlerinden oluşan muazzam bir grup ki sadece hükümetlerden değil, kültür ve iş dünyasından da kişileri kapsayan bir grup hayal güçlerini kullandılar. Hayal edip yarattıkları şey yeni bir uluslararası düzendi. Sizin, benim, hepimizin hayatlarımızı büyük güç savaşları olmadan bügüne dek görülmemiş bir zenginlik içinde yaşamamıza olanak veren bir düzendi. Olağanüstü bir şey bu. İşin ilginç tarafı bu sonuca ulaşmamızı sağlayan projenin her ayağı ilk teklif edildiğinde çok naif ve gerçekçi olmaması gerekçesiyle yerleşmiş dış siyaset düzenince reddedilmiş. Benim favorim Marshall Planı.

II. Dünya savaşından sonra Amerikalılar bitkin düşmüştü. On milyon asker terhis edilmişti, önemli iç politikalar üzerine yoğunlaşırmıştır. Lakin herkes zamanla Avrupa’nın savaştan ne kadar zarar aldığını ve Sovyet komünizminin ne kadar saldırgan olduğunu anlamış, bunun üzerine Amerikalılar dört yıl boyunca kendilerini yıllık GSYH’nin %1,5 oranında vergilendirmeye karar vermiş ve vergilerden toplanan parayı Avrupa ülkelerine yardım olarak göndermişti. Ancak Almanya ve İtalya’ya bile ki savaştan Amerikan askerlerini öldürmüşlerdi, olağanüstü.

Bu birleşmiş milletlerin de kurulmasını sağladı. İnsan hakları evrensel beyannamesi, dünya bankası, NATO. Bunların hepsi barış ve refahın birer parçası. Yani kısaca yapmamız gereken şey bunu tekrarlamak. Bence şu an tarih bilgisi eşliğinde bir hayal gücü, bir yaratıcılık dalgasına ihtiyacımız var. Çünkü filozof Santayana’nın da bize hatırlattığı gibi: en nihayetinde geçmişi unutanlar, onu yeniden yaşamaya mahkûmdurlar.

Ayber Demirhan, tarafından Türkçeye çevrildi.

Cihan Ekmekçi, tarafından gözden geçirildi

Yusuf Ceyhan, tarafından yazıya geçirildi

https://www.ted.com/talks/graham_allison_is_war_between_china_and_the_us_inevitable

--

--

Yusuf Ceyhan

*Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler*| Neden Felsefesi